Mezitli Mutlu Son Hizmeti – Masör Ece
Mezitli Mutlu Son Hizmeti – Masör Ece
Mezitli Mutlu Son bazı öğrencilerin ona âşık oldukları ve bu yüzden Matmazel Lambert ile Madam Danielou’nun yönettikleri “yakın çevre”ye girdikleri iddia edilir, Lambert suçlanırdı. Dediklerine bakılırsa, Matmazel Lambert, bu delikanlılara umut verdikten sonrasında da, onların ileri gitmelerine göz yummazmış. Lambert’in ne yaptığı umurumda değildi. Benim görüşüme nazaran, sadece düşünmek yahut yalnız yaşamak yeterli değildi; ben tüm yüreğimle, “düşünerek yaşayanlardan yanaydım. Matmazel Lambert ise, “yaşamıyordu”. Ders veriyor, tezi üzerinde çalışmalar yapıyordu. Böylesi bir yaşantı, bana aşın yavan, renksiz ve kuru görünüyordu. Yine de, çalışma odasına gidip onu görmekten, konuşmaktan hoşlanıyordum. Çalışma odası da, gözleri ve elbiseleri gibi maviler içindeydi. Masasının üzerindeki kristal vazodan gül hiç noksan olmazdı. Bana bazı kitapları öğütlerdi.
Mezitli Mutlu Son diye adı sanı duyulmamış genç bir yazarın La Tentation d’Ocddent adındaki kitabını vermişti. Bana, kendimle ilgili sorular sorar; ama bunu beni ürkütmeyecek bir ustalıkla yapardı, inancımı yitirmiş olmamı çok olağan karşılamıştı. Ona pek çok şeyden, ayrıca gönül işlerimden söz açtım. Kişinin aşk ve mutluluğu evlilikte aramasının, evliliği yaşantısına temel yapmasının doğru olup olmadığı konusundaki görüşlerini sordum. Merak ve endişeyle baktı bana: “Bir kadının aşk ve evlilik olmadan bir şeyler yapabileceğine, bir doyuma ulaşabileceğine, yaşamdan tat alabileceğine gerçekten inanıyor musun Simone?” diye sordu. Hiç kuşkusuz, onun da kendine gore birtakım sorunları vardı; ama kendi problemlerına ilk ve son kez değinmesi, bana sordurulmuş olduğu bu cümlenin sınırlan içinde kaldı; çünkü onun ödevi, benim sorunlarımı çözmeye yardım etmekti.
Mezitli Mutlu Son
Mezitli Mutlu Son arkası ederek, içten inanmadan dinledim; nişanlısından ötürü, ahrete atılmış bir ipi bulunduğunu aklımdan çıkaramıyordum. Yine de, benimle bu denli ilgilendiği için ona şükran duyuyor ve bana inanmasından dolayı huzur buluyordum. Temmuzda Toplumsal Yardım Gruplarından birine kaydoldum. Kadınlar grubunun yöneticisi olan, kırmızı suratlı iri yan bir kadın, beni Belleville grubuna başkan atadı. Ekim başında, başkan, bizlere lüzumlu yönerge ve detayları vermek için bir toplantı yaptı. Bu görüşmede karşılaşıp tanıştığım genç hanımların çoğu, insanı umutsuzluğu düşürecek ölçüde Cours Desir’deki eski okul arkadaşlarımı andırıyordu. Bana iki yardımcı verdiler. Biri ingilizce, öteki beden eğitimi öğretmeniydi, ikisi de otuzuna adım atmıştı ve daha hâlâ bir gece olsun, yanlarında anneleri babalan olmadan dışarı çıkamıyorlardı.
Bizim grubun çalışma yeri, esmer, uzun boylu, oldukça güzel, yirmi beş yaşlarında bir kızın yönetimindeki bir toplantı salonuydu. Kızın adı Suzanne Boigue’di. Onunla iyi anlaştık. Ne var ki, bu yeni etkinlik beni doyurmuyordu. Haftada bir akşam, iki saat süreyle genç işçi kızlara Balzac’tan veya Victor Hugo’dan söz ediyordum. Onlara kitaplar veriyordum. Tartışmalar yapıyorduk. Sayılan oldukca kabarıktı, üstelik hiçbir toplantıyı aksatmadan, devamlı geliyorlardı. Sadece, buraya geliş nedenleri, daha çok birbirlerini görmek, topluluktan uzak kalmamak, gruptan çıkarılmamak gibi kendilerine daha çok maddi çıkarlar elde eden itkilerdi. Bir de erkekler grubu vardı. Kızlarla erkekler, sık sık bir arada toplantılara ve danslara katılıyorlardı. Dans ve flört etmek, gruptakilere, bilimsel çalışmalardan çok daha tatlı ve çekici geliyordu. Ben bunu çok naturel karşılıyordum.